(08.03.2020)- Berlin Dersim Cemaati, Dünya Emekçi Kadınlar Gününün bu yılki kutlamasını “Cumartesi Anneleri”ne adadı
7 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirilen etkinliğe ilgi yoğun oldu. Yeşiller Federal Milletvekili Canan Bayram, Sol Parti Eyalet Milletvekili Hakan Tas ve Berlin STK temsilcileri bizleri yalnız bırakmadılar. Berlin’de bulunan Yazar Yaşar Seyman da konuklarımız arasında yerini aldı.
Program iki bölüm olarak gerçekleşti
1.Bölümde Dünya emekçi kadın mucadelesinin tarihsel geçmişi ve günümüzdeki durumu konu başlığı olarak ele alındı, konuşmalar ve belgeseller ile gelişim süreci dile getirildi.
Dersimde son dönemlerde üst boyutlara ulaştırılan kadınlara yönelik kayıplar, şiddet ve taciz olaylarına dikkat çekildi.
2. Bölümde Türkiye’den davet edilen „Cumartesi Anneleri “temsilcilerinden Besna Tosun (19 Ekim 1995 tarihinde evinin önünde sivil polis tarafından gözaltına alınarak kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı ve insan hakları derneği gözaltında kayıplara karşı komisyon aktivisti) ve Maside Ocak ( Mart 1995 de gözaltına alınarak kaybedilen ve 58 gün sonra cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi ve insan hakları derneği gözaltında kayıplara karşı komisyon aktivisti), Devrim Deniz Taner´in Moderatörlüğünde Cumartesi Annelerinin talep ve beklentilerini konuklar ile paylaştılar.
Özetle:
„Kamuoyunda Cumartesi Anneleri olarak bilinen bizler; Edirne’den Kars’a, İstanbul’dan Hakkari’ye, İzmir’den Diyarbakır’a, Ankara’dan Adana’ya Türkiye’nin değişik yerlerinde güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra varlığı inkâr edilen ve kendilerinden bir daha haber alınamayan insanların aileleri ve insan hakları savunucularıyız.
İnsan Hakları Derneği bünyesinde faaliyet gösteren, hiçbir parti, kurum ya da örgüt ile bağlantısı bulunmayan, tüm partilere eşit mesafede durmayı kendine ilke edinmiş 25 yıllık bağımsız bir oluşumuz. Farklı dünya görüşlerine sahip, farklı etnisite ve inançtan adalet talebi etrafında kenetlenmiş insanlarız. Aslında sosyolojik gerçekliğiyle Türkiye’nin bütün renkleriyiz.
Bir araya geliş nedenimiz; Türkiye’de yüzlerce insan gözaltına alınarak kaybedilmesine rağmen, kaybedilenlerin aileleri için tüm hak arama kanallarının kapatılmış olması ve iç hukuktan hiçbir sonuç alamamış olmamızdır. AİHM’de mahkumiyetle sonuçlanan davalarımız iç hukukta ya takipsizlikle sonuçlanarak yargıya bile taşınamıyor, ya da bin bir emekle yargıya taşıdığımız sayısı iki elin parmağını geçmeyen davalar beraatla sonuçlanıyor. Hatta TBMM Raporlarında gözaltında kaybedildikleri yazılan kayıplarımızın davaları bile sonuçsuz bırakılıyor.
Taleplerimiz açık ve net:
- Devlet gözaltında kaybetme suçundaki sorumluluğunu kabul etsin.
• Gözaltında kaybedilenlerin akıbeti açıklansın, kalıntıları ailelerine teslim edilsin.
• Gözaltında kaybetme suçunun fail ve sorumlularını koruyan cezasızlığa son verilsin ve adalet sağlansın.
• Gözaltında kaybetme fiilinin insanlığa karşı işlenen suç olarak düzenlenmesine, önlenmesine ve cezalandırılmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılsın. Bir daha hiç kimse gözaltında kaybedilmesin.
• Türkiye, imzalamaktan kaçındığı, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmeyi imzalasın, onaylasın ve uygulasın.
Bu talepler, demokratik toplumun temel değerlerine, Türkiye’nin anayasal normlarına ve uluslararası hukuk kurallarına dayanan meşru haklarımızdır.
- haftamızı gerçekleştireceğimiz 25 Ağustos 2018 tarihinde etkinliğimizin başlamasından 2 saat önce ağır bir polis şiddeti ile kayıp yakınları, İHD yönetici ve üyeleri ve destekçilerimiz gözaltına alındı. Darp edilerek gözaltına alınan 47 kişi, yaklaşık 10 saat boyunca işkence koşullarında gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. O gün kayıp aileleri, hak savunucuları, destekçilerimiz ile CHP, HDP ve SP milletvekillerine, demokratik kitle örgütü temsilcilerine kimyasal gaz, plastik mermi, kalkan ve copla müdahale edildi. Müdahale sırasında çok sayıda kişi yaralandı.
- haftamızdan itibaren basın açıklamalarımızı polis ablukası ve müdahalesi nedeniyle İHD önündeki oldukça dar sokakta toplumdan tamamen izole edilmiş bir şekilde gerçekleştirebiliyoruz. Her cumartesi sabah erken saatlerde İHD ve çevresindeki sokaklar ağır silahlı polisler tarafından kapatılmakta, Galatasaray Meydanına polis yığınağı yapılmaktadır. Bu ürkütücü tablo insanların açıklamamıza katılmasını engellediği gibi bizim de kamuoyuna ulaşmamızı engellemektedir.
Uğradığımız bu ağır ihlaller karşısında Türkiye’de sığınacak bir merci bulunmamaktadır. Hak ve özgürlüklerimizin güvencesi olması gereken yargı hak ve özgürlüklerimizin ihlali aracına dönmüş durumdadır. Oysa T.C. Anayasasına ve uluslararası hukuka göre herkesin hukuk güvenliği hakkı vardır. Hiç kimse yargı makamlarına başvurmanın sonuçsuz kalacağı korku ve endişesi ile yaşamaya mahkûm edilemez.
Bizim zorla kaybedilen sevdiklerimizi hatırlamak ve onları topluma hatırlatmak, hakikate ve adalete ulaşmak için yürüttüğümüz bu faaliyet hak savunuculuğudur. Devletin hak savunucularının faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yapmalarını sağlayacak koşulları yaratma sorumluluğu vardır ve devlet derhal bu sorumluluğunun gereği olarak bizim kayıplarımızla buluşma mekânımız olan ve bir hafıza mekânı olarak toplum tarafından da kabul gören Galatasaray Meydanında barışçıl toplanmalarımızın önündeki hukuk dışı engelleri kaldırılmalıdır.
Kayıp yakınlarının yaptığı basın açıklamaları, haberler vb. üzerindeki hukuka aykırı erişime engelleme uygulamaları derhal son bulmalıdır.
Türkiye’de Devletin mevcut düzenini sorgulayan, hak ve özgürlük talep eden açıklamalar güvencesiz bırakılmış durumdadır. İktidar, düşünce ve ifade özgürlüğünü çoğunluğun inandığı ve iktidara yakın görüşlerin açıklanabilmesi ile sınırlı görmektedir. Yine basına yansıyan kimi hükümet yetkililerinin “Barışçıl etkinliklerin hiçbir engelle karşılaşmadığı” iddiası aynen Türkiye’de çok sayıda gazeteci cezaevinde olduğu halde “Türkiye’de cezaevinde gazeteci yoktur” iddiası gibi gerçeği yansıtmamaktadır. Cumartesi Annelerinin engellenmesi, her türden barışçıl gösterilerin gaz ve plastik mermilerle dağıtılması, barışçıl gösterilere katıldıkları için haklarında dava açılan binlerce kişinin varlığı da bu iddiayı çürütmektedir.
Türkiye’de düşüncenin özgür bir biçimde oluşması, yaşanması ve açıklanması önündeki engeller kaldırılmalıdır
Zorla kaybedilen yakınlarımızın akıbetlerini sormaya, onların kaybedildiği koşulları sorgulamaya, devletin sorularımızı cevaplamasını talep etmeye, hakikate ve adalete ulaşmaya hakkımız var. Anayasadan ve uluslararası hukukta kaynaklanan bu haklarımızı talep ettiğimiz için maruz kaldığımız şiddet ve suçlanmaya karşı AP’nu sessiz kalmamaya davet ediyoruz.
Hukukun üstünlüğüne dayanan adil bir Türkiye yalnız bizim değil, tüm toplumun ihtiyacıdır.
Bizim adalet talebimize, işkence görmeme hakkımıza, düşünce ve ifade özgürlüğümüzü kullanma ve hak savunuculuğu faaliyetimizi yürütme hakkımıza Avrupalı Parlamenterleri kayıtsız kalmamaya davet ediyoruz. “
Etkinliğimizde konuşan Milletvekilleri Bayram ve Taş hazırlığı yapılmakta olan Cumartesi Anneleri 800. Hafta programında mutlaka dayanışma sunma isteğinde olacak diğer Avrupa Milletvekilleri ile İstanbul’a giderek dayanışma sunacaklarını dile getirdiler.
Ayrıca Derneğimizin girişimi ile Cumartesi Anneleri temsilcileri, Yeşiller Avrupa Milletvekili ve aynı zamanda Türkiye Masası sorumlusu Dr. Sergey Lagodinky ile bürosunda görüşme gerçekleştirerek, bir dosya sundular.
Derneğimizin bu dayanışma girişimi tüm katılanlar tarafından takdir ile karşılandı.
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Yaşasın Cumartesi Annelerinin Şanlı Mücadelesi!
- Cumartesi Anneleri Berlin’de - 8 Mart 2020
- Berlin’de Dünya Anadil Etkinliği - 22 Şubat 2020